Bu yazı dizisi İmpact Hub ve ABD İstanbul Başkonsolosluğu tarafından uygulanan Project Zoom’un desteği ile hayata geçen Zaman Yolcusu Kreta adlı çocuk kitabının araştırma- geliştirme çalışmaları için oluşturulmuştur. Yazı üç bölümden oluşmaktadır bu yazıyı okumadan önce ; “İklim Krizinin Çocuklar Üzerindeki Psikolojik Etkisini Tartışmak-1” ve “İklim Krizinin Çocuklar Üzerindeki Psikolojik Etkisini Tartışmak-2” adlı yazıları okumanızı rica ederim.
Yazıdaki sorular Rehber Öğretmen Canan Çağdavul, Psikolojik Danışman
Ramazan Özkan ve Eskişehir Gelişim Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi- ÖğretmenAğı Değişim Elçisi- TED Eskişehir Koleji PDR Uzmanı Yasemin Gültekin tarafından cevaplanmıştır.
* İklim Krizi’nin güncel belirtilerini; mesela Rusya’daki taygaların yanması, buzulların erimesi gibi belirtileri çocuklarla paylaşmalı mıyız? Bu, çocuklarda bir kaygı sorunu oluşturur mu?
Ramazan Özkan- Canan Çağdavul: Bu konu çocuklarla paylaşılmalıdır. Hatta bu konu medya okur yazarlığı, dijital okur yazarlık becerilerinin de iyi kullanıldığı bekli de öğrenildiği bir ortam yaratılmasına da imkân sağlar. Böylece en doğru ve yaşa uygun bilgiyi nasıl ve nereden öğreneceğine ilişkin bir alt yapı oluşturulur. “Bu olaylar yaşanıyor, yaşanmaya devam edecek, senin yapacak bir şeyin yok,” denmemeli. Karınca misali küçük küçük işler yapacağız ama topluluk olunca bu işlerden devasa bir ürün ortaya konulacağı gibi bir bakış açısı ile bireysel katkıları üzerinde durmalıyız.
Çocukların fanus içinde yaşamdan kopuk bir hayatları olmamalıdır. Yaşadıkları çevrenin sorunlarından başlayarak halka halka genişleyerek Dünya’nın sorunlarını da bilmeli ve kendi düşüncelerini ifade edebilmelidirler. Zaten biz yetişkinler ne kadar sakladığımızı düşünsek de sosyal medyadan birçok şeyi duymaktadırlar ve birbirlerine aktarmaktadırlar. Yalan yanlış bilgi kirliliği yerine doğru, bilimsel bilgilerle çocukları tanıştırmalıyız.
Bu konuda ebeveynler rehberlik servislerine, “Çocuğum bunları duyunca çok üzülüyor ve hayatın zorluklarını şimdiden bilmesine gerek var mı?” diyerek gelmektedir. Asıl sorun çocuğun bunu nasıl bir haberle duyduğudur. Eğer gerçekten çevre sorunları çocuğa arabesk bir bakış açısıyla ya da kadercilik anlayışıyla ‘bu bizim değiştireceğimizden büyük sorun, çözümde bizim dışımızda’ şeklinde verildiğinde çocuk için umutsuzluğu ve suçluluğu da beraberinde getirebilir. Eğitimcilerin bu konuda doğru dili ve çocuğun yaşına göre neyi ne kadar vermesi gerektiğini bilmesi gerekmektedir.
Yasemin Gültekin: Çocuklardan hiçbir konuyu saklamanın çocuk psikolojisini korumak için uygun bir yaklaşım olduğunu sanmıyorum. Felaket senaryoları yüzünden kaygı bozukluğu yaşayan çocukları istisna olarak görüyorum. Eğer çocukta tanılanmış bir kaygı bozukluğu ya da psikolojik destek gerektiren bir durum var ise tabii ki çocuğun gözüne sokar gibi bu konulardan bahsetmek uygun olmayacaktır.
Çocuklara gerçekçi olmayan bir fanusun içinde tek boynuzlu atlar, sevimli dinozorlar ve pembe bulutlardan oluşan bir dünyada yaşadıklarını sanmaları onların gerçeklerle karşılaştıklarında bocalamalarına sebep olacaktır.
Zor konular yaş dönemi özelliklerine göre çocuğa anlatılabilir, buna ölüm, boşanma ve küresel iklim krizi dâhildir. Bazı çocukların konular hakkında aileden gelen bir bilgisi vardır ya da özel ilgi alanı olduğu için konuyu daha çok merak ederek araştırmak isteyebilir. Konular ebeveyn desteği ile yaş düzeyine uygun olarak açıklanır. Eğer kaygı yaratan bir durum varsa profesyonel destek almaktan çekinmemek gereklidir.
* Son sorum, iklim krizi ile birlikte gıda güvenliğimiz de iyice azalmaya başladı ve yeme alışkanlıklarımızı da değiştirmemiz gerekiyor; mesela daha az et ve mandıra ürünleri tüketmemiz gerekiyor. Vejetaryenlik ya da veganlığa geçiş yapmaktan bahsetmiyorum ama daha az et ve mandıra ürünü tüketmek konusu çocuklar ile nasıl konuşulmalı?
R.Ö- C. Ç: Etik konular, hele de ebeveyn olduktan sonra çok tehlikeli sular gibi gelmektedir. Bu konu birçok ebeveyn tarafından tartışılmakta ve herkes kendi inançları doğrultusunda çocuğunun yeme içme şeklini belirlemektedir. Belki bu büyük bir değişimle ve et tüketiminin bireylerin tercihinden çok küresel politikalarla çözülebilir. Böylelikle hem ebeveynler vicdansal bir yükten hem de toplumsal baskından kurtarılabilinir.
Uzun süredir gözlemleyerek çocuklarla birlikte çevre farkındalığı çalışmaları yapmaktayız. Çocuklar aslında birçok kavramla temas ediyor, tanışıyor ama artık bunu bir tık yukarı çıkarmaya ve çocukların gerçekten doğanın içinde olmaya, toprağa dokunmaya ihtiyaçları olduğunu gözlemliyoruz. Okulöncesi ve ilkokulda okuyan bir çocuk kompostu duymuştur, öğrenmiştir ve aklına hemen bir solucan da gelebilir. Bir sonraki aşamaya geçmediği, yani o kompostu alıp bir bitkiyle buluşturup aradaki farkı görmediği sürece çocuk için bilgiden öteye geçememektedir. Bundan on sene önceye göre çok fazla proje, çalışma ve çocuklara dönük etkinlikler var, fakat bunların çocukların dünyasında ne ifade ettiğine dönük uygulamaların içinde olmalıyız. Çocuklarla umudun hep beslendiği temaslarda bulunmalyız.
Y.G: Gıda seçimleri çocuk büyüyüp kendi yemeğini kendi pişirir hâle gelene kadar yetişkin denetim ve gözetimindedir. Yeme alışkanlıkları kültürel bir konudur. Kişiden kişiye değişkenlik göstermektedir. Bu konuda hassas olan aileler çocuklarını zaten bu kültürel değerlerle yetiştirecektir. Beslenme bir rutin ve alışkanlıktır. Kişisel olarak gelecekte insanlığın vegan ve vejetaryen beslenmeye dönmek zorunda olduğunu düşünsem de çocuğun damak tadı ve tercihlerinin de bu konuda önem taşıdığını düşünüyorum.
Çocuk sütü seviyor olabilir, birlikte badem sütü gibi bitkilerle elde edilen sütlerin yapımını ve tadımını deneyebilir, eski damak tadına benzeyen şekilde baharatlandırarak bazı şeyleri alışkanlıktan çıkarmak istiyorsak çocuğumuza bu tarz konularda yaş dönemi özelliklerine dikkat ederek ön ayak olabiliriz. Ancak bu konuda katı ya da aşırı endişeli olmak ya da yasaklar koymak, çocuğun daha çok merak etmesini ya da arkadaşları yerken bazı yiyeceklere aşırı istek duymalarına sebep olabilir.
Bu konu hem kişisel hem aile değerleri ile ilgili hem de gezegenin geleceği ile ilgili bir konudur. Aile ortamı uygunsa, birlikte aile bireylerinin tümüne hitap edecek şekilde haftalık menüler hazırlanabilir. Burada önemli nokta kapsayıcı olmak ve ailede farklı bir beslenme biçimini tercih eden kişinin sınırlarına saygı duymaktır.
TED Koleji özelinde yanıtlanan sorular:
* Siz kurum olarak iklim grevlerine destek verdiniz, süreci nasıl yürüttünüz?
Yasemin Gültekin: Süreci genel merkez ile birlikte tüm TED okulları ile senkron bir şekilde yürüttük. Yaş dönemi özellikleri dikkate alınarak, birlikte ya da bireysel olarak hazırladıkları pankartlarla yaratıcılıklarını gösteren öğrencilerimiz, küresel bir kampanyaya destek vermiş olduklarını hissetmekten memnuniyet duydular. Elbette bir ön hazırlık süreci oldu bu konunun, çünkü çevre ile igili duyarlılık yaratmak, küçük yaştan itibaren çocuklarımızda oluşturmak istediğimiz bir farkındalık. Bu anlamda çocuklar ne için orada olduklarının farkında idi.
* İklim grevlerinin çocuklarınız ve velileriniz üzerinde nasıl bir etkisi oldu?
Yasemin Gültekin: Anaokulundan liseye tüm yaş gruplarının tek yürek olduğu ve birlikte hareket ederek daha güçlü hissettikleri ve bir çocuğun dünyayı deriştirme isteğine destek olmanın hazzını yaşadıklarını görmek bir öğretmenin yaşayacağı en güzel deneyimlerden biri idi. Ama en büyük etki çocuklar üzerinde oldu, evde velilere zorla çöpleri ayırmayı öğreten, su kaynakları bittiği için kullandıkları suya dikkat eden, elektrikleri söndüren çocukların sayısı hiç azımsanmayacak kadar arttığını düşünüyorum. Hiç olumsuz bir geri bildirim almadık. Ancak bu konuda bir ölçme değerlendirme yapmadık sadece bize gelen dönütlerden yola çıkarak olumlu olduğunu söyleyebilirim.
* Çocukların bu etkinliklere dâhil olması kurum içinde bir değişikliğe, farklılaşmaya sebep oldu mu?
Yasemin Gültekin: Mutlaka uzun vadeli ve kısa vadeli etkileri olacaktır. Ancak okulda öğretmenler, evde aileler duyarlı ise çocukta da sürdürülebilir bir duyarlılık oluşmuş olur. Çocuklar alışkanlıklarını deriştirmekte daha büyük kararlılıklar sergileyebileceğine dair umut vaat ediyor. Biz öğretmenler bu tarz büyük kampanyalardan sonra çocuklardaki değişiklikleri keyifle izliyoruz. Sadece popüler bir konu olup sönmesini değil, sürdürebilecekleri alışkanlıklar yaratmaları için fırsatlar oluşturmaya çalışıyoruz.